Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesine bağlı Örencik köyü yakınlarında yükselen Göbeklitepe, insanlık tarihini yeniden yazdırıyor. Şanlıurfa şehir merkezine yaklaşık 18 kilometre uzaklıkta yer alan e eşsiz arkeolojik alan, MÖ 9600–9500 yıllarına kadar uzanıyor. Devasa taş sütunlar, Neolitik Çağ’ın henüz çanak çömleğin bile kullanılmadığı dönemine ışık tutuyor.
T biçiminde yontulmuş 10 ile 12 adet taş sütun, dairesel planla diziliyor. Merkezde ise iki büyük dikilitaş karşılıklı durarak yapının odak noktasını oluşturuyor. Her biri birkaç ton ağırlığındaki sütunlar, insan, hayvan ve soyut figürlerle bezeli kabartmalarla süsleniyor. Bu taşların üzerinde tilkiler, boğalar, yılanlar, akbabalar ve yaban domuzları gibi figürler dikkat çekiyor. Söz konusu motiflerin sıradan süsleme amaçlı olmadığı anlam, anlatı ya da ritüel bir mesaj taşıdığı düşünülüyor.
Arkeologlar, görkemli taş yapıların tarım ve hayvancılığa henüz yeni adım atan son avcı topluluklar tarafından inşa edildiğini belirtiyor. Mevcut insanlığın organize inanç sistemi kurma ve anıtsal yapılar inşa etme becerisinin sanılandan çok daha eskiye, yaklaşık 11.600 yıl öncesine dayandığını gösteriyor.
Göbeklitepe Eserlerinin Yorumlaması
Merkezde yer alan T biçimli sütunlar, stilize edilmiş insan figürleri olarak yorumlanıyor. Bazı sütunların üzerinde kabartma şeklinde işlenmiş eller ve kollar, bu yorumun doğruluğunu kanıtlar nitelikte yer alıyor. Dikilitaş kelimesi, genel tanım olarak kullanılıyor. Çünkü aslında taşlar, insan bedeninin soyut bir biçimde canlandırılmış hali olarak görülüyor.
Göbeklitepe’nin kökeni tam olarak belirlenemese de uzmanlar, yapının köklerinin Paleolitik Çağ’a, hatta daha da gerisine, Epipaleolitik döneme kadar uzanabileceğini düşünüyor. Araştırmalara göre, Göbeklitepe tarihi MÖ 8000 yıllarına kadar kullanılmış, sonrasında ise terk edilerek doğal süreçlere bırakılmış. 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış, 2018’de ise kalıcı listeye dahil edilerek dünya kültür mirasının en değerli parçalarından biri haline gelmiş.
Göbeklitepe Kaç Yıllık?
2019 yılının Göbeklitepe Yılı ilan edilmesi, Türkiye’nin sahip olduğu benzersiz kültürel mirasın dünya çapında daha fazla tanınmasını sağladı. Çoğu turist ve tarih sever tarafından en çok sorulan soru ise Göbeklitepe kaç yıllık? Sorusu oluyor.
Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusunda yer alan bu gizemli yapı, yapılan arkeolojik kazılara göre yaklaşık 12 bin yıl öncesine, yani M.Ö. 9600–9500 yıllarına kadar uzanıyor. Yapılan tarih hesaplaması ise Göbeklitepe’yi, bilinen en eski tapınma merkezi olarak tarihin merkezine yerleştiriyor.
Göbeklitepe ve İnanç
Göbeklitepe, insanlık tarihinin bilinen en eski tapınma merkezlerinden biri olarak, inanç sistemlerinin ve toplumsal yapının erken dönemlerine ışık tutan eşsiz arkeolojik alan oluyor. Geçmişte kutsal olarak kabul edilen alanın neden terk edildiği, nasıl toprak altında kaldığı ve inanç açısından ne tür bir dönüşüm yaşandığı, bilim insanları arasında hâlâ tartışma konusu oluyor. Mevcut tartışmalar arasında Göbeklitepe’nin sırrı dinlerin çöküşü gibi kavramlar da ortaya çıkıyor.
Göbeklitepe’de yapılan kazılar, burada yaşayan toplulukların avcı toplayıcı yaşam biçiminden tarıma geçiş sürecinde olduklarını göstermekte. Dönemdeki insanların doğa olaylarını anlamlandırmak için sembolik düşünme biçimleri geliştirdikleri ve bu düşüncelerin ritüel alanlarında somutlaştığı düşünülüyor. Taş bloklar üzerine işlenmiş hayvan kabartmaları, toplulukların doğa, ölüm ve ruh kavramlarını farklı biçimlerde yorumladıklarına işaret ediliyor.
Birçok araştırmacı, Göbeklitepe’deki yapıların Şamanistik ritüellerle ilişkili olabileceğini öne sürmüştür. Şamanizm, doğa ruhlarıyla iletişimi esas alan inanç sistemidir ve bazı arkeologlar, tapınaklardaki dairesel düzenin bu tür toplu ritüellere uygun bir alan oluşturduğunu belirtmeye devam ediyor. Fakat bu hususta Göbeklitepe’nin tamamen Şamanizm’e dayalı bir merkez olduğunu kanıtlayan kesin bulgular bulunmamakta.
Göbeklitepe’nin en dikkat çekici özelliklerinden biri, tapınakların üzerinin kasıtlı biçimde toprakla örtülmüş olmasıdır. Alanın doğal afetlerle değil, bilinçli bir kararla kapatıldığını düşündürmektedir. Arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi, örtme işleminin ritüel bir anlam taşıyabileceğini, insanların dönemin sona erdiğini simgesel olarak göstermek istediklerini ileri sürmüş durumda. Göbeklitepe döneminden sonra insan topluluklarının tarıma yönelmesiyle birlikte, yerleşik yaşam biçimi ve toplu ibadet anlayışı farklı bir yön kazandı. Doğa ruhlarına dayanan çok tanrılı inanışlar, zamanla daha soyut ve tek merkezli tanrı inancına evriliyor.
H.Z Adem ve Göbeklitepe Sırrı
İnsanoğlu yüzyıllardır, varoluşunun başlangıcını anlamaya çalışıyor. İslam dinine göre, ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber Hz. Âdem ile eşi Hz. Havva’dır. Fakat Urfa topraklarında yapılan arkeolojik kazılar, bilginin yeniden tartışılmasına neden oldu.
Kazılarda ortaya çıkan devasa T biçimli dikilitaşlar, yaban hayvanı kabartmaları ve dairesel planlı tapınma alanları, dönemin insanlarının yalnızca avcı toplayıcı olmadığını, aynı zamanda derin bir sistemine sahip olduklarını düşünülüyor. Mevcut durumda arkeolojik veriler, Göbeklitepe’nin Hz. Âdem’den çok önce var olduğunu gösteriyor. Mevcut durum karşısında ise en çok sorulan soru Hz. Adem ne zaman yaşadı sorusu olmakta.
Göbeklitepe Mimarisi
Göbeklitepe, insanlık tarihini sorgulamamıza neden olan arkeolojik bilmece gibi karşımıza çıkıyor. Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında yükselen gizemli alan, yapılan kazılarla birlikte geçmişi yeniden yorumlamamıza yol açıyor. Burada yürütülen kazılarda konut olabilecek hiçbir yapıya rastlanmıyor. Daha çok anıtsal ölçekte, inanç merkezleri olabileceği düşünülen kült yapılar gün yüzüne çıkarılıyor. Kazı ekibi, Göbeklitepe’deki dikilitaşların çevredeki kayalık platolardan tek parça halinde kesilip işlendiğini ve ardından tapınak alanına taşındığını öne sürüyor. Her biri özenle yontulan taşların bazıları 7 metreye kadar uzanıyor. Jeofizik araştırmalar, bugüne kadar keşfedilenlerle birlikte yaklaşık 300 dikilitaşın kullanıldığını gösteriyor. Dev taşların çevresinde, kesilmiş fakat henüz işlenmemiş bloklar da bulunuyor. Platoda yer alan oyuklar ve kazıntılar, ne amaçla yapıldığı hâlâ çözülemeyen birer iz olarak geçmişin sessiz tanıklığını sürdürüyor.
Platonun batı kesiminde bulunan yuvarlak ve oval çukurların ise yağmur suyunu toplamak amacıyla yapılan sarnıçlar olduğu düşünülüyor. Yer alan çukurların derinliği 0,5 ile 3 metre arasında değişiyor. Göbeklitepe tek inanç merkezi değil, aynı zamanda çevresiyle uyumlu şekilde planlanmış yaşam alanı gibi yorumlanmasına neden oluyor. Göbekli Tepe’nin en dikkat çekici unsurlarından biri de çevre dikilitaşlarıyla örülü taş duvarları oluyor. Bu duvarlar, aralarına yerleştirilen yontulmuş taşlarla örülmüş ve 2 santimetre kalınlığında balçık harçla sabitlenmiş. Duvarın iç kısmında uzanan taş setler, yapıya hem estetik hem de işlevsel karakter kazandırıyor. Araştırmacılar, bu taşların bir kısmının kırılmış dikilitaş parçalarından veya civardan toplanıp işlenmiş taşlardan oluştuğunu belirtiyor. Kullanılan balçık harç, zamanla hem yağmurun hem de rüzgârın aşındırıcı etkisiyle yapıya zarar vermiş.