Çağrı merkezi çalışanlarının çalışma koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Günlük 200-250 tane çağrı karşılıyoruz. Boğazımızı dinlendirmek için iki dakika “toplantı” tuşladığımızda ise hemen ekip liderleri “Neden toplantı tuşladın” diye yazıyorlar. Mola vakti dışında lavaboya giderken dahi mesaj atıp izin almamız bekleniyor. Haber vermeden iki dakika dahi olsa dinlenmek yasak. Çağrılar arasında yalnızca 6 saniye var. Geçtiğimiz aylarda 4 saniyeden 6 saniyeye çıkarılan çağrı bekleme süresini de bize bir lütuf gibi sunuyorlar.
Satış baskısı ve mobbing bu iş kolunun normali haline gelmiş durumda. Saat başı satış tabloları tüm işçilere gönderiliyor. Yarış atı gibi görülüyor, birlikte çalıştığımız iş arkadaşlarımızla yarışa sokuluyoruz. En çok satışı yapanlara göstermelik tebrik mailleri gönderilirken, az satış yapanlar her ay başı yöneticilerle toplantıya alınıyor ve satışlarını yükseltmeleri için uyarılıyor. Fakat nedense aynı yöneticiler zam dönemlerinde ya da sorunlarımızı paylaşmak istediğimizde yoklar.
“Satış için prim veriyoruz size, karşılığını alıyorsunuz” diyorlar fakat o primi kesmek için bile ellerinden geleni yapıyorlar. Prim almak için tüm ürünlerdeki hedeflerinin yüzde 80’ini tamamlaman gerekiyor. Yoksa sattığın hiçbir ürünün primini alamıyorsun. Yüzde 80 yapmak da yetmiyor, bu sefer hedefleri arttırarak, hedef tamamlamayı zorlaştırıyorlar. Çağrılarımızı dinleyip hatalarımızı arıyorlar ve göstermelik hatalarla, rapor kullanımlarımızı ve mola uyumsuzluklarımızı gerekçe göstererek primlerimizi kesiyorlar.
Rapor aldığımız günler yöneticiler tarafından aranıyor, makul bir gerekçemiz var mı diye kontrol ediliyoruz. Bu konuşmalar bir daha rapor almamamız, çalışamayacak durumda olduğumuzda haftalık iznimizi o günle değiştirmemiz gerektiği yönünde uyarılara dönüşüyor. Üst yöneticilerin rapor konusundaki hassasiyetleri üzerinden işçiye bir gözdağı verilmek isteniyor. Tüm bu baskı ve mobbing koşullarına rağmen ücretlerimiz, tüm departmanların en düşük seviyesinde. Aylık milyonlarca lira kredi satışı yapıyoruz ve bu satışların neredeyse 3’te 1’i bankaya kalıyorken, temmuz ayında aldığımız zam oranı sadece yüzde 10.
Zamlardan ve prim kesintilerinden memnun olmadığımızı söylediğimizde ya da herhangi bir sorunumuzu gruptan konuşmak istediğimizde hemen önü kesiliyor, yöneticiler bizi insanları galeyana getirmekle suçluyor. İstiyorlar ki sorunlarımızı hep birlikte konuşup ortak taleplerimizi dile getirmeyelim, bireysel olarak onlara ulaşalım ve onlar da bizi ikna edip sorunun yayılması ve herkesin söz söylediği bir noktaya gelmesinin önünü kessin. İstiyorlar ki birlik olmayalım. Ücretlerimizi kesmenin ve bu düzeni böyle devam ettirmenin her yolunu bulmuşlar ve tüm bu koşullara karşın içeride örgütlülüğe, sendikaya dair en ufak tartışmaya izin verilmiyor. Biz bir aileyiz, ekibiz, sorunlarımızı birlikte çözebiliriz, taleplerinizi her zaman üstlere iletiriz deniliyor fakat bu konuşmalar yalnızca işçileri geçiştirmekle kalıyor. İşçilerin taleplerine ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine dair en ufak bir adım atılmamakla birlikte, sendikasızlığın ve örgütsüzlüğün yöneticilere yüklediği güven ortamı mobbinglerini de meşrulaştırıyor.