Rize Haber meritbet
Rize
Kapalı
weather
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Rize Haber Genel Çay demlerken sakın bu hatayı yapmayın! Demliği doldurmadan önce muhakkak...

Çay demlerken sakın bu hatayı yapmayın! Demliği doldurmadan önce muhakkak...

Çay, ülkemizde en sevilen içeceklerden biridir. Öyle ki çay denildi mi akan sular durur, herkes dikkat kesilir. Peki yemek sırasında, yemekten sonra günün her saatinde severek tüketilen bu çay ülkemize nereden geldi? İşte şaşırtıcı detaylar...

Okunma Süresi: 4 dk

Avrupa'da 13'üncü yüzyıldan bu yana keyif maddesi olarak bilinen çay, eskiden olduğu gibi günümüzde de misafirleri en zarif biçimde ağırlama görevini sürdürüyor. Çayın çıkış noktasını araştırırken, dünyaca bilinen iki efsaneyle karşılaşıyoruz; biri Japon, diğeri Çin kökenli. Çinliler bu içeceği İ.Ö. 2737 yılında keşfetmişlerdir. Efsaneye göre Çin İmparatoru Shen Nong, bahçesinde yabanıl bir çay ağacının altında otururken, kaynayan içme suyuna ağaçtan birkaç çay yaprağı düşüverir. Bu şekilde keşfedilen çay, Çin'de o gün bugündür içilen çaydır. Çayın anavatanı Çin olduğu halde, çay tarihi en iyi Japonya'da belgelenmiş. 6'ncı yüzyılın sonlarında çayın, Tibet, Kore ve Japonya'ya girdiği tahmin edilmekte. 700 yıl boyunca Zen keşişlerinin keyifle içtiği çay, ancak 13. yüzyılda geniş halk kitlelerinin içeceği haline gelmiş. 1650 yılında Hollandalılar batıya yaptıkları yolculuklarda çayla tanışmış. Peter Stuyvesant ilk çayı Amerika'ya; o günlerde Hollanda kolonisi olan bugünkü New York'a getirmiş. 19'uncu yüzyıla gelindiğinde ise tüm Kuzey Denizi civarı artık çayı tanıyormuş; özellikle de Hollandalı, İngiliz ve Kuzey Alman burjuvalar demlenen yapraklara düşkünlükleriyle anılmışlar.

SOĞUK ÇAY FİKRİ KİME AİT?
Bugün dünyadaki sudan sonra en yaygın içecek olan çay, soğuk olarak da içilebilir. Bu düşünce 1904 yılında Saint Louis Dünya Fuarı'nda İngiliz Richard Blechynden tarafından geliştirilmiş. O yakıcı havada, sıcak çayını satmak için çareyi çayı buz küplerinin üstüne dökmekte bulmuş; böylece satışları birdenbire artmış. Poşet çay düşüncesi de müşterilerine küçük ipek torbacıklar içinde çay numuneleri gönderen New York'lu büyük tüccar Thomas Sullivan'a ait. Henry James, ağzına kadar doldurduğu çay fincanında hep kendi yüzünü seyreder, Rilke ise bir fincandan fazla çay içmez, ama dumanı tüten çayı ilgiyle gözlemlermiş. Melankolik bir kişi olarak tanınan Nietzshe de 'Neden bu kadar akıllıyım?' başlıklı yazısında çay tutkusundan şöyle söz eder: "Çay yalnız sabahları yarar; az, ama koyu olmamalı: Gerekenden bir damlacık açık olsa, çok dokunur, bütün gün kırıklık yapar."

DEMLİĞİNİZİ DOLDURMADAN ÖNCE SICAK SUYLA BİRAZ ISITMALISINIZ
Sıcak suyu demliğe bir anda boca etmek, çayın lezzetini düşüren uygulamaların başında geliyor. Oysa demliğinizi doldurmadan önce sıcak suyla biraz ısıtırsanız, sıcak suyu döktüğünüzde ısı kaybı oluşmaz ve çayınız daha iyi demlenir ve çayınız aromasını kaybetmez.

15-20 DAKİKA DEMLENMELİ
Çayınızı demledikten sonra demliği çaydanlığın üzerine oturtup orta ateşte 15-20 dakika demlenmesini beklemelisiniz. Bu süre zarfında ocağınızın ısısıyla oynamamalı, çayın çabuk demlenmesini sağlamak adına ateşi açmamalısınız.

SAKİNLİK VE ZARAFET
Japon çay seremonisinin gerçek ruhu sakinlik, alçak gönüllülük ve zarafete dayanır. Çay töreni bir çay evinde; 'cha-shitsu'da gerçekleşiyor. Usta hazır olduğunda birbirlerini sessizce selamlıyor ve bir su teknesinde ağızlarını ve ellerini yıkayıp loş ışıklı çay evinin alçak kapısından eğilerek içeriye giriyorlar. Ev sahibi misafirlerin yanında yalnızca dizleri üzerinde hareket edebiliyor. Çay ustası, çay kutusunu ve kepçeyi, mor bir bezle simgesel olarak silip bir tastaki kaynar suyu süzgeçten çay kasesine döküyor. Bambu fırçayla çay kasesini simgesel olarak temizleyip suyu daha küçük bir kaba döküyor. Ardından toz çayı alıp kaseye koyuyor. Çay ustası toz çayın üzerine kaynar suyu döküyor ve açık yeşil köpüklü içeceği küçük fırçayla çırpıyor. Her misafir bir yudum alıp çay mendiliyle kenarını sildiği kaseyi hafifçe eğilerek yanındakine uzatıyor. Çay ustası evinin kapısını açtığında çay töreni sona eriyor. Hintliler ise çaylarını süt ve şekerle içiyor, Kuzey Afrikalılar yeşil çayı taze naneyle lezzetlendiriyor; Çinliler ise çaylarını içine hiçbir şey eklemeden içiyor.

TÜRKLER ÇAYLA NE ZAMAN TANIŞTI?
Türklerin çayla tanışması, İstanbul'daki bazı dükkanların çay ithalatı yapmasıyla başlamıştır. Çayın güzel bir içecek olduğunu fark eden Osmanlı, Çin'den getirilen çay fidanlarını Bursa'ya ektirmiş ancak ekolojik nedenlerden ötürü burada çay yetiştirilememiş. Yapılan araştırmalara göre Türklerin çayla tanışmasının daha öncelere dayandığı, ilk çay içen Türk'ün ise Hoca Ahmet Yesevi olduğu söylenmiştir. Daha sonraki yıllarda Mustafa Kemal Atatürk, kahvenin pahalılığına karşı çayın Türkiye topraklarında yetiştirilebileceğini ve daha ucuza imal edilebileceğini düşünmüş. Türkler 20. yüzyıla kadar çayla çok haşır neşir olmasa da, 1900'lü yıllarda özellikle Rize'de çay yetiştiriciliği konusunda önemli bir büyüme gözlemlenmiş. 1930'lu yıllarda Gürcistan'dan alınan 70 tonluk siyah çay tohumları ekilmiş ve Rize'nin çay üretiminde yıldız olması sağlanmış. Dönem dönem değişiklikler olsa da, dünyada en çok çay üretimi yapılan 6 ülke arasındaki yerimizi korumaya devam ediyoruz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *